4. Ders – Dr. Öğr. Üyesi Hadi Ensar CEYLAN | Temel İslam Bilimlerine Giriş

 

İLK YARI

Anadolu İlahiyat Akademisi

Geleceğin Akademisyenlerini Arıyor

Temel İslam Bilimlerine Giriş Dersi Raporu

Dr. Hadi Ensar Ceylan 

Ön Okuma Metni: İslami İlimlere Giriş (Tefsir ve Hadis Bölümü), Hasan Hanefi.

Konu: Tefsir ve Hadis

Ders Süresi: 1 saat 30 dakika 

Ders Mevcudu: 10

Tavsiye Okumalar: 

Husserl, Kesin Bilim Olarak Felsefe.

 

Derste fıkıh hadis karşılaştırmalı olarak öğrencilerle fikir alışverişi yapılarak başlandı. Hanefî’ye göre İslamî ilimler, vahyi anlamaya ve onu teoriye, ilme, yönteme ya da bir programa dönüştürme çabalarıdır. Doğal olarak onlar kendine ait şartları ve ilişkileri bulunan kadim medeniyetin sahip olduğu realiteden neşet etmişlerdir. Söz konusu realite, her disiplinin yapısını, mahiyetini, yöntemlerini, sonuçlarını ve dilini belirlemiştir. Bu anlamda ilimler, tarihin bir anında mutlak bir şekilde teşekkül ederek ilelebet değişmeden sabit kalacak değillerdir. Aksine onlar vahyi, mevcut kültürel ortam çerçevesinde ifade etmeye çalışan izafî disiplinlerdir. 

Bu doğrultuda Hanefî, kelâm ilmini de, belirli bir konjonktürde, devrin kültürel seviyesinin yapısına bağlı ve (toplumsal) alanda ortaya çıkmış, gelişmiş ve bizâtihi tarihsel bir aşamada olgunlaşmış tarihsel bir ilim olarak kabul eder. Ona göre, kelâm ilminin, ortaya çıkış ve gelişmesinde dini naslara dayanmış olması onun, konusu, metodolojisi veya yapısı hatta sonuçları bakımından mutlak bir ilim olduğu anlamına gelmez. Çünkü dini naslar – esbâb-ı nuzül örneğinde olduğu gibi- toplumsal koşullarda ortaya çıkmış olup zamana, toplumun gereksinimlerinin farklılaşmasına ve beşeri kapasitesin çeşitlenmesine göre bir gelişim seyri izlemiştir. 

Kelâm ilmi, dinî nassa dair salt aklî bir teori elde etmeye yönelik ilk etkinlik olup diğer medeniyetlerle en ufak bir etkileşim söz konusu olmaksızın tamamen dâhilî bir gayretle gerçekleşmiştir. Kelamcının görevi nassı bir anlama, ayeti de bir düşünceye dönüştürmek olmuştur. Bu misyonları nedeniyle kelâm alimleri günümüzün içişleri bakanlarına benzerler. Görevleri, siyasî coğrafyanın içerisinde ortaya çıkan yanlış itikatlara karşı yeni doğmuş kültür ve medeniyetin dâhilî nizamını ve teorik tutarlılığını korumaktır.

Teşekkül aşamasında tehdit oluşturan şüphelere karşı koymak için ortaya çıkan kelâm ilminin muhteva ve metodunu tarihsel ve toplumsal koşullar tayin etmektedir. Kelâmcıların ortaya koyduğu akâid esasları, yapısal anlamda, çağdaşı bulunduğu din ve inanç akımlarına karşı diyalektik hesaplaşma bağlamında belirlenip formüle edilmişlerdir. Söz konusu bağlam ile bu bağlamı oluşturan koşul ve gereksinimlerin değişmesi zorunlu olarak kelâm ilminde muhteva ve metot yenilenmesine gidilmesini gerektirmektedir. Kelâmcıların bu yenilenme ihtiyacını göz ardı ederek tarihin aşamalarından birini ilk ve son aşama olarak belirlemesi, halefin görevini de selefi şerh etmek olarak tayin etmesi Hanefî’ye göre tarihi bir hatadır.

Hanefî’ye göre gelenek, hakim medeniyet dahilinde geçmişten bize ulaştırılanların tamamıdır. Ancak bu tanımdan hareketle geleneğin, geçmişten bize tevarüs eden ve devasa hacme ulaşan eserlerden ibaret olduğu anlaşılmamalıdır. O aynı zamanda söz konusu eserleri oluşturan unsurlardan birisi olan o dönemin temel realitesini de ihtiva eder. Çünkü geleneğin realiteden bağımsız bir varlığı yoktur. Gelenek, belli bir asrın anlayışını, belli bir neslin oluşumunu ve tarihi gelişimin içinde bulunduğu evreyi de ifade eder. Bu durumda geleneği, her kuşağın kendi ihtiyaçları doğrultusunda ortaya koyduğu yorumların toplamı olarak kabul etmek mümkündür.

 

İKİNCİ YARI

Anadolu İlahiyat Akademisi

Geleceğin Akademisyenlerini Arıyor

Temel İslam Bilimlerine Giriş Dersi Raporu

Dr. Hadi Ensar Ceylan 

Ön Okuma Metni: Kültür Tarihimizde Rey-Eser Çatışması (Dini, Psikolojik, Sosyo-Kütürel Temelleri), Mehmet Emin Özafşar

Konu: Temel İslam Bilimleri ile Tarih İlişkisi

Ders Süresi: 1 saat 30 dakika 

Ders Mevcudu: 10

Tavsiye Okumalar: 

Watt, Montgornery, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri.

 

Karşıtlık ve çatışma, iki tabii kavramdır. İnsanlık tarihi çatışmalarla doludur ve karşıtlık, neredeyse hem hayatın hem de tarihin olmazsa olmaz vasfıdır. Soyut ve somut her şey zıddı ile kaim olagelmiştir; hayat ve ölüm, varlık ve yokluk, gece ve gündüz, aydınlık ve karanlık, adalet ve zulüm, acı ve tatlı, iyi ve kötü, güzel ve çirkin. Varlığın doğasında, insanın yapısında ve tarihin inşasında hep bu çatışmayı görmek mümkündür. Buradan çatışmanın asıl olduğu gibi bir şey anlaşılmamalıdır ve biz burada çatışma mefhumu üzerine bir felsefi bahis açmak niyetinde de değiliz. Maksadımız yalnızca, varlığın, insanın ve tarihin hep şahit ve sahne olageldiği bir fenomene dikkat çekmektir. Tarihte meydana gelen çatışma ve karşıtlıkların temelinde yatan esas unsurun, fikirlerin çatışması olduğu görülür. Olaylar, fikirler üzerine şekillenir ve fikirler, olaylardan esinlenir. Öyleyse insanlık tarihini olaylarla fikirlerin ilişkisi diye tarif etmek yanlış olmaz. Burada tavuk ve yumurta polemiğine girmenin anlamı olmadığı da açıktır; ama en az onun kadar açık olan bir şey varsa, o da, fikirlerle olayların birbirinin ayrılmaz parçası olduğudur. Birer sonuç olarak gözüken olaylar, yeni fikirleri filizlendirirken, aslında kendi kökenlerinde de başka fikirler yatmaktadır. Tarih, insan topluluklarının yaptıklarından ve yapamadıklarından, toplumların müesseseleşmesinden, devletleşmesinden bahseder; devletlerin birbirleriyle olan münasebetlerinden; onların, doğuş, gelişme ve yıkılışlarından söz eder; galibiyet ve mağlubiyetlerden söz açar; ve yine tarih, medeniyetlerden bahis açar; yükselen ve çöken. Uygarlıkları zikreder; hakim ve mahkum. Savaşlardan bahseder; kanlı ve kansız, sıcak ve soğuk. Bütün bu neticelerin öncesinde fikirler vardır, dinler vardır, ideolojiler vardır. Tarih onlardan da söz eder. Onların da serencamını verir tarih. Yaygın tabiriyle tarihin belleğinde yok, yok gibidir.

Scroll to Top